Mesaj 41

"İnsan", bir bilinç varlığın adıdır ki; bugün et-kemik bedeni kullanır; yarın, ruh bedeni; cennete girebilenler ise “nur” olarak yaşarlar!.

Dünya`da yaşarken, kendini bedensiz soyut bilinç varlık olarak hissedemeyenler, daha sonraki boyutlarda bunu hissedip yaşama olanağını elde edemeyeceklerdir.

Dünyada bedenle yaşamanın hakkını vereyim diye yalnızca iş-eş-aş hakkıyla uğraşırken; bilinç varlık olmanın hakkını ihmal ederek bunu hissedemeyenler, ebeden kozmik evrensel bilinç boyutunda kendilerini tanıyamayacaklardır.

Dünyada mertebe ve kerâmet peşinde koşan bedensellikle kayıtlanmış birimler, en büyük kerâmetin “evrensel kozmik bilinç boyutunda” yaşamak olduğunun farkında bile değiller!.

Mesaj 42

“Allah” adıyla işaret edilene duyulan “haşyet”in ne olduğunu kavrayamayanlar, var sandıkları tanrılarıyla başbaşa kaldılar ve onun sopasından korkarak yaşadılar!.

“Allah korkusu”nu, “tanrı korkusu” olarak anlayıp, öylece kabullenenler; sonra da ötede bir tanrı olmadığını fark edenler, hüsrana uğradı!

“ALLAH” isminin işaretini kavrayanlar ise, bâtınlarındaki hakikatı hakkıyla yaşıyamama korkusu içinde yaşadı…

Bazıları ise bunun da ötesinde, sonsuz azamet ve ihtişamın getirdiği haşyet hâlinde şaşakaldı!.

Mesaj 43

“Baş olma” hevesinden geçememiş olanların tasavvuf önderlikleri, tabiatının sigara arzusunu terk edemeyen şeyhlerinki gibidir... Onların alâmeti, kendi müntesibi olmayanları suçlamak ve aşağılamaktır!.

Kendine bağlı olmayanlara gayrı gözüyle bakarak; onları, kendine bağlanmadıkça ayrı görüp, onların dedikodularını yapan takım başları, çelik çomak oyunlarına devam etsinler!... Bunun farkına varmayan müntesipleri de, onların âkıbetine mustahak olurlar elbette.

Akıllı olan, ayırımcılığın olduğu hiçbir takım ve grupta yer almaz!

İman ehlinin dedikodusunu yapan bizden değildir!.

Benliğini terk etmiş olan zatta dedikodu ve gıybet kesinlikle olmaz!

Orijin varken kopya çevresinde toplananlar, kopyanın kopyası olmaktan öteye geçemezler!...

Orijin yalnızca “Allah Rasûlü”dür!.

Mesaj 44

Karşınızdakini suçlamadan ve ona “Niçin bana bunu yaptın” demeden önce durun ve şu soruyu sorun kendinize:

-Acaba ben ne yaptım da karşımdaki bana böyle yaptı? Benim hangi davranışım, onun bana böyle yapmasına sebebiyet verdi?

Bunu sorabiliyorsanız kendinize; bu, pek çok konuda gerçekleri görmenize engel olacak perdelerden kurtulabileceğinizin müjdesi olacaktır.

Mesaj 45

Kitaplarımın onbinlerle satıldığı dönemde aklıma gelirdi ki; cenazemde tabutumu taşıyacak onbinler olur… Paylaşımım çok çok fazla sanırdım insanlarla… Sevenlerim hayli fazladır zannederdim…

Kitaplarımın satışı yüzbinlere ulaştığında ise; derin derin düşünmeye başladığım devir geldi… Tabutumun dört kolundan taşıyacak dört dostum kalır mıydı arkamda acaba!.

Bugün satılan kitaplar milyonlarla ifade ediliyor; dünyanın dört bir yanından yüzbinler web sitemizi ziyaret edip kitapları okuyor elhamdulillah; şükründen âcizim… Ve ben, “acaba”, diyorum zaman zaman, “tabutum yerde mi kalır”?…

Dostlara bir şey verememenin hüsranı bu!

Mekânın nur olsun Hacı Bayram velî…

Bazen bulutlar sahradan geçerken de yağıveriyor!

Allah, arkasından, üç ihlâs bir fatiha “OKU”yacak kimsesiz, bırakmasın kimseyi!.

Mesaj 46

Yaşlı bilge şöyle söylüyordu çevresindekilere:

-Söylediklerimin teker teker gerçekleşmeye başladığı günlerde; sizlerden çok çok uzakta olmayı istiyorum!… İçine düştüğünüz şartlar altındaki hâlinizi görmeyi hiç arzu etmiyorum…

Çünkü buna katlanmak benim için çok zor olacak!.

Maâlesef, ”Demişti”, demenin ve pişmanlıkla geçmişi yâd etmenin o günlerde hiç bir yararı olmayacak!

Mesaj 47

Sormuşlar:

-Deprem sigortası yaptıralım mı; tevekkül mü edelim?

Cevap vermiş:

-Yarına Allah kerîm, hayırlısı olsun; deyip çalışmaktan vazgeçerek; geleceğe dönük bin türlü plan yapıp tedbir almaktan yüz çevirerek; hatta, daha abartılı şekliyle, tevekkül ediyorum deyip, yemek yemeyi terkederek mi yaşıyorsunuz?

Yoksa bütün bunları yapıp; sonra da tevekkül sahibi olduğunuzu; kadere iman sahibi olduğunuzu mu düşünüyorsunuz?.

Sistem gerçeğinin Allah yaratısı olduğunu fark etmeyenler pahasını öderler!. Mazeret ve cehalet geçersizdir!.

Mesaj 48

Soruyorlar:

-Deprem, tanrının cezalandırması mı?

Tanrılarından cezalarını bulmuşlar; farkına belki öte boyutta varacaklar!.

Allah sistem ve düzeni ezelde yaratılmış ve dilendiği şekilde uygulanmaya koyulmuştur!. Kimse bu sistem ve düzenin dışına çıkamaz ve bir yaprağı bile oynatamaz o sisteme karşı veya rağmen!.

Herkes eliyle veya diliyle yaptığının sonuçlarını yaşayacaktır!.

Sarımsak yiyenin ağzı gül kokmazmış!

Herkes amellerinin karşılığını alacak; paylaşımı kadarıyla paylaştıklarıyla beraber olacaktır!.

Galaksideki iğne ucu yerini farketmeyen ülke tanrıları kendi kullarıyla birlikte hakkettiklerini alacaklardır... Yaşlar da arada yanacaktır!

Mesaj 49

2000 yılının Şubat’ı acaba hangi tür depremlerle sarsacak bir yerleri ve zihinleri; sonrası nelere sahne olacak?

Neden önümüzdeki yıllara damgasını vuracak ülke Türkiye olacak ve hangi kadrolarla?… 1930ların zihniyetiyle mi; 2000lere bakan beyinlerle mi?

Mehdi(!?)ler Şam’da toplanmış İsa’yı beklerken, insanlık acaba hangi beklentiler içinde?

İzmit, Gölcük, Düzce üvey evlat da Antalya has evlat mı?

İstanbul’u bitkin ve kaderini bekler gördüm!… Anadolu mahzun…

Gece henüz yarılandı; elbette, güneşin doğuşu ardında!… Yarasalar bunu istemese de.

Mesaj 50

Anlayışı sınırlı soruyor:

-Ama niye “kurunun yanında yaş da yansın” ki?

Nasıl anlatabilirim ve fark ettirebilirim…

Yağmur yağdığı zaman su altında kalmaktan hiç hoşlanmayanlar hiç bir şey yapamazlar; sığınacakları bir yer yoksa, ıslanırlar!

Denize düşenlere, deniz, istisna uygulamaz!. Yüzmesini bilen, kendisini istisna kılar!.

Deprem geldiğinde her yeri sarsar, istisna bölge tanımaz!.

Sistemde istisnayı, ancak sen yaptığın çalışmayla; kendini o bölgeden uzaklaştırmakla sağlayabilirsin!. Aksi halde bulunduğun ortamdakilerin içinde bulunduğu şartlara sen de tâbi olursun!.

Kaçacak yerin yoksa, bulunduğun ortamın şartlarına katlanırsın!. İyiyse iyi, hoşlanmadığınsa hoşlanmadığın!.

Artık anlayın SİSTEM REALİTESİNİ !.

Bu “Allah” adıyla işaret edilenin yaratmış olduğu ‘’DİN’’ adıyla bilinen ve ‘’SÜNNETULLAH’’ olarak işaret edilen SİSTEM ve DÜZENDİR; ki asla kimse için değişmez!.

Hele evrende bir zerre olan Dünya üzerindeki zerrecikler için!.

Mesaj 51

Ne “Allah”ta tekrar vardır; ne de tarihte tekerrür!.

“Aynı ırmakta iki defa yıkanılmaz”; diyor O zât!.

Şükredenin, elindeki nimet artar; nankörlük eden, zaten elindekini terkeder!.

Hiç bir değer yerde kalmaz; elbet değerlendirecek olanını bulur!.

Aynaya bak ve kendin hakkında gerçeği itiraf et... Sonra da geleceğini gör!

Şükredenlerden misin; yoksa nankörlerden mi?

Mesaj 52

Dün ile kayıtlanma; yarın ile sınırlanma!.

“Allah”tan korkmayan gâfildir!. Pahasını öte boyutta ağır öder!.

“Allah”tan neden korkulması gerektiğini anlamamış olana verebilecek hiç bir şeyimiz olmaz!.

Bir sigaralık tabiatına hükmedemeyenin; benden alacağı ne olabilir ki!.

“Allah gibi düşünememek”ten bahseden İSA aleyhisselamın dediklerini anlayamayanlar; Hz. Muhammed aleyhisselâm ve vârislerini nasıl anlayabilirler ki?

Korkunun ecele faydası yok; derler… Korkmayın ve moralinizi düzeltin İstanbul’lu dostlarım; rahat uyuyun!… Yükünüzü paylaşan Antalya, Çanakkale, İzmir var…

Mesaj 53

Tanrıya tapanlar bu günlerde çok sıkkın!.

Niye deprem ya da başka yanlış işler yaparak, insanları sıkıntıya sokuyor ki ULU TANRI ?

Tanrıya inanan, tanrısını hesaba çekiyor… Tanrıya inanmayan ise, “Doğa işi bu; tanrıyla ilgisi yok”; diyor…

Ya “Allah”a inananlar nerede? Onlar ne yapıyorlar?

Mesaj 54

“AY”ın aptalı, “niye Güneş değilim, ışığım kendimden değil; niye beni, ben olarak değil, Güneş’ten yansıyan ışığım için seviyorlar” diye yakınırmış!.

Bilmezmiş ki, gezegenlerin ışığı Güneş’le kaimdir!.

Haddini bilen mehtap, hem kendisi mutlu olur; hem de insanları gecenin karanlığında nura kavuşturur.

Keşke(!?), Allah Rasûlü yörüngesinde bir ay olabilseydim.

Mesaj 55

O kadar bencildi ki...

Kimseyle paylaşmayı sevmezdi!...

Çıkarı olmadıkça kimseye yüz vermezdi!.

Alacağı birşey yoksa, karşılıksız vermeyi hayatta düşünmezdi!.

İnsanlar için çalıştığını söyler; yoksulu sürünür bırakıp; hakkettiğini alıyor, derdi!.

Tanrıya bile cenneti uğruna kulluk ederdi!.

Sanırdı ki, elinde bulunanlar kendi emeğinin karşılığı!

Ve bencil de birgüm ölümü tattı!..

Bencil benliğiyle başbaşa kaldı, karanlıklar içinde tek başına!...

Mesaj 56

Yazılanların dışında bir olay kesinlikle olmayacak!.

Buna iman ediniz...

Huzurlu ve mutlu olmaya çalışınız hâlinize şükrederek. Düşünün ki sizden çok çok daha zor durumda sıkıntıda olanlar var..

Depremin yaydığı manyetik alan sert etkiler ile birleşince insanları çok güçlü etkiledi...

Paranoya ve şizofreni yaygın bir biçimde görülür oldu...

Yakında belki de bırakın ‘’mehdi’’liği, tanrılığını iddia edenler bile görülebilir...

Sabredin... Allah Rasûlünün izinden yolundan ayrılmayın!. İbadetlerinize devam edin ve Allah’ın yardım ve inâyetini isteyin.

Âhir zamanda depremlerin artacağını bildiriyor Allah Rasulü... Sadece toprakta değil, beyinlerde ve toplumlarda da olacaktır bu depremler.

Mesaj 57

Karşınızdakini saygıyla dinleyin... İlminize uyanı alın; uymayanı kendisine iade edin.

Kimseyi hor hakîr görmeyin; ayıplamayın ve dil uzatmayın; dedikodusunu yapmayın!. Ondaki de Allah’ın bir tecellisidir; ve hikmeti vardır!. Her şey yerli yerindedir!.

“Görelim mevlâ neyler; neylerse güzel eyler”!.

Mesaj 58

Eskiden, her mahallenin şeyhi, kendi müntesipleri tarafından zamanın kutbu a’zâmı kabul edilirdi…

“Benim kutbum senin şeyhini döver”; düzeyine kadar düşürüldü olay!!!…

Âhir zaman modası ise, “Benim Mehdi’m en büyük”, oldu!!!…

Bugüne kadar duyduğumuz “Mehdi”lerin sayısı neredeyse bini geçti!…

Kimi, “Mehdi” olduğu için, Şam’da, minareye inecek diye İsa aleyhisselâm’ı bekliyor(!)… Kimi de bulunduğu şehirde toplumunu, kendisine inananlarını aydınlatıyor!…

Mars’ın, Kova Burcunda Neptün ile kavuşuma girmek üzere olduğu şu günlerde, megalomaninin daha açık tezahürlerini görmemiz hiç yadırganmamalı…

Mesaj 59

Bir mü’min Allah Rasûlü’nün yolundan yürüyerek; Kurân’ı O’nun yorumuyla değerlendirmekten uzaklaşmamalı!.

Sanırım bir kaç yıl içinde “tanrı” olduğunu; insanları kurtarmak üzere yeryüzüne indiğini; söyleyenlere de sıkça rastlayacağız…

Allah, Rasulünün açıklamasına göre, Mekke’de bir hac döneminde açığa çıkacak ve daha sonra üzerine bir ordu gönderilecek olan zamanın müceddidinden ayrı düşürmesin bizleri…

Mesaj 60

Olayların geliş çizgisini devam ettirerek gidiş doğrultusuna bakasak, gerek Türkiye ve gerekse Dünyadaki birçok ülke

boyurlarında 2000`li yıllar zorlu günler ihtiva ediyor kanaatine varırız.Eğer bu kanı gerçek ise, bu zor günlere dayanabilmek için insanlara en gerekli şey, sabır, kanaat, şükür ve elindeki imkânlarını olabildiğince çevresindekilerler paylaşmak olmalıdır.

İnsan, beden aını verdiğimiz aracı geçici bir süre için Dünya ortamında kullanarak belirli özellikler kazanmak amacıyla dünayada var ise..

İnsan, olayları ve gelişmeleri bu açıdan değerlendirmeli; ebedi yaşam boyutuna göre davranışlarını düzenlemeli; idrâkının almadığı yerde Allah Rasûlüne ve bildirdiklerine iman ederek, davranışlarını O`na göre düzenlemelidir ki; gelecekte pişman olmasın!.

Mesaj 61

“Âhir zaman”sa bu yaşadığımız devir; depremler artacak ve sıklaşacak; mehdi(?)ler çoğalacak; cinler(UFO) yeryüzünde görülür hâle gelecek; tanrı olduğunu iddia edecek varlıklar seyredilecektir.

Ne mutlu o iman sahiplerine ki...

Alemlere rahmet olan Allah Rasulünün uyarılarını dikkate alarak aldatıcılara kanmaz; Kur’ân esaslarını “Kur’ânın ruhu”na göre değerlendirerek yaşamına yön verir. Geçici dünya menfaatleri için dünya kavgasına girmez!.

Mesaj 62

Bak dostum;

Bil ki, bu kitab, sana hayatında verilen en değerli şeylerden biridir!..

Bu kitap, sana Rabbinin seslenişi; sana açtığı özel kapıdır!.. Kim, olursan ol; işin, meşgalen ne olursa olsun; hangi dinden olursan ol; bil ki...

Rabbin seni beklemektedir ve kapısı sana açıktır!..

Sorma, Rabbimin kapısı nerede diye; sende "O" kapı; gönlünde!.

Senden sana açılan bir kapının ardında!..

Bu kapı, DUA ve ZİKİR kapısıdır!.. Gönlünden Rabbine açılan kapıdır!.

Rabbine yöneliş ve HÂCET kapısıdır!.

Gökte ve ötende sandığın TANRI`nı terket; sonsuz - sınırsız ALLAH`a yönel; O`nun, her noktada ve zerrede mevcût olduğunu farket; ve O`nu

GÖNLÜNDE bulmaya çalış!.

Sonra iste O`ndan, ne istersen!.. Eşini, işini, aşını; ister mevlânı, ister şifânı!.

Bil ki, seni, her isteğine ve her arzuna kavuşturacak tek şey DUA ve ZİKİR`dir.

Bil ki dostum; her zerrede tüm özellikleriyle mevcûd olan ve kendinden gayrının varlığı aslâ sözkonusu olmayan ALLAH, SENDEN SANA İCABET EDECEKTİR!.

SEN, bilesin ki, yeryüzünde "HALİFE"sin!.. HALİFE olarak sana, gönlüne, BEYNİNE bahşedilmiş yüce güçlerden haberin var mı?...

DUA ile ZİKİR ile, o muhteşem BEYNİN ile, kendindeki mekânizmayı harekete geçirebileceğinden haberin var mı?...

"EN GÜÇLÜ SİLAH" olarak sana bağışlanmış DUÂ mekânizmasını biliyor musun?...

Fakîr, garîb, nîce kişiler DUÂ ve ZİKİR ile nîce ZALİM SULTANLARI helâk ettiler!.

Nîce yoksullar, büyük zenginliklere hep DUÂ ve ZİKİR ile eriştiler!..

Nîce, dertli, sıkıntılı, hastalıklı, ezâ, çile çekenler, hep kurtuluşu, selâmeti DUÂ ve ZİKİR`de buldular!..

Bil ki dostum...

SENDE, dünyanın en güçlü silâhı olan DUÂ ve ZİKİR cihâzı mevcûttur.

BEYNİNDEKİ, GÖNLÜNDEKİ bu en güçlü silâhı kullanmasını öğrenerek; bu yaşadığın dünyanın ve ölümötesi yaşamın tüm güzelliklerine erişebilirsin!..

Ya da, DUÂ ve ZİKİR mekânizmasını kullanmaz, paslandırıp, bir kenara terkedersin, ki bunun cezasını da sonsuza dek çekersin!..

Sana, karşılıksız, bedava verilmiş bir mekânizmadır bu!.. Hîbedir!..

DUA ve ZİKİR için kimseye muhtaç değilsin ve kimseyi aracı koymak zorunda da değilsin!..

İster, bu kitaptan yararlan; ister gönlünden geldiği gibi yönel!.. Ama kesinlikle, kendindeki, bu dünyanın en kıymetli cihâzı olan DUÂ ve ZİKİR cihâzını kullanmasını öğren.

Göreceksin dünyan nasıl güzelleşecek.

(DUA ve ZİKİR Kitabının Önsözü)

Mesaj 63

r“DİN” kelimesiyle anlatılmak istenenleri anlamak için, şu gerçek çok çok iyi kavranmalıdır…

“İSİM”, isimlenen değildir; isimlenene, işaret için kullanılır ve onu târife yarar; ama hiç bir zaman, isimleneni tam olarak anlatmaya kavratmaya yetmez!. İsim, işaret ve kısmen târif kelimesi olarak kalmaya mahkûmdur. İsimlenmiş olan, ismin kaydından ötedir. Kayıtlanmaz isimle!.

Eğer bu anlatılanı idrak ederseniz…

Fark edeceksiniz ki; “DİN” kelimesinin anlamı kapsamında anlatılmakta olan her şey, yaşamda algıladığımız ya da bizim algılayamadığımız bir boyuttaki, bir sistemi, bir mekânizmayı, bir oluşumu bize anlatmakta; bu sisteme göre de yaşamımıza nasıl yön vermememiz gerekliliğine işaret etmektedir.

Eğer anlatılan veya söylenenlerin isminde kalır ve sonra da isimlere dayalı bir dünya veya âlem oluşturursak kafamızda; bunun içinde yaşadığımız dünya ve sistemle hiç bir alâkası olmaz.

Sonuçta kafamızdaki çelişkiler hiç bitmez… Sürekli karşımızdakini suçlarız, anlatamıyorsun; diye.

“İsmi” bırakın; isimleneni fark etmeye çalışın!.

Mesaj 64

“DİN”i tanrıya tapınma ve onun gönlünü hoş edip cennette yer kapma ya da cehennemden kaytarma, diye anlıyarak; gereklerine çeşitli nedenlerle boş verenler bunun faturasını ebeden ödemeye devam edecekler!.

Allah’ın yaratmış olduğu bu sistem ve düzeni fark ederek, yaşamlarını o sistem ve düzenin kanunlarına göre düzenleyenler ise, yaptıkları çalışmaların sonuçlarına göre yeni bir yaşam biçimine kavuşacaklardır.

Allah Rasulü size, ebediyet yaşamına göre nasıl hazırlanırsanız; ne yaparsanız; onun sonuçlarını yaşayacağınızı bildirmiştir.

Ölümötesi boyutu anlatanı önemsemeden; yalnızca, dünyalık geçici çıkarlarını önplana alarak yaşayanlar; sonsuzluk ortamında telâfisi mümkün olmayan pişmanlığı yaşayacaklardır!

Depremlerin getirdiği ders, bir anda herşeyin yitirileceğini öğretmektedir.

Ya geçeceğiniz boyuta bir hazırlığınız yoksa?

Mesaj 65

Anlayışı kıt olanlar tedbir almaz ve bilinçsiz bir şekilde, “ben tevekkül ettim” der!..

Bilmez ki, tedbir almadan tevekkül etmek, büyük çoğunlukla ahmakların harcıdır!.

Anlayışı sınırlılar ve anlayışı kıtlar izahtan da bir şey anlamadıkları ve sadece papağan gibi ezberlediklerini tekrar ettikleri için; onlara hiç bir açıklama yararlı olmaz !.

Bu yüzden, önce onlara iki misâl vererek, bir an duraklamalarını sağlayıp; bu arada fırsattan istifade, basiret sahiplerine faydalı olur umuduyla, bir gerçeği vurgulamaya çalışalım.

Allah Rasulü Muhammed Mustafa aleyhisselâm diyor ki:

“Deveni bağla, ondan sonra tevekkül sahibi olarak yaşa…”

Meşhur Halife Ömer, ordusuyla Şam önüne geldiğinde, şehirde veba hastalığı salgını olduğunu öğreniyor; ve, “geri dön” emri veriyor orduya!. Soruyorlar:

-Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?

El cevap:

-Allah’ın kaderinden Allah’ın hükmüne sığınıyorum!.

1965 yılından beri tüm kitaplarımda, “kaderin mutlakiyeti ve değişmezliği” hakkındaki düşüncelerimi yazmışken, şimdi fikir mi değiştirdim?

Kesinlikle hayır!.

Kader hakkında 1965’te ne düşünüyorsam, bugün de aynını düşünüyorum; ve “Kader konusunu”da bugün hiç bir yayında bulamayacağınız kapsamda, “AKIL ve İMAN” isimli kitapta açıkladım…

Buna rağmen hâlâ görüyorum ki, büyük ekseriyet, tevekkül-tedbir ikilemini çözebilmiş değil. Bu yüzdendir ki, kısaca bir defa daha bu konuya değinmek istiyorum.

Kesinlikle biliniz ki…

Benim imanımdır ki…

Kader kesindir ve asla değişmez!.

Bizim aldığımız tedbirlerin tümü de kader dışında ve kadere rağmen-karşı değil; aksine, kaderin sonucudur!.

İçinde bulunduğunuz şartlar ne olursa olsun, o konuda alabileceğiniz bir tedbir varsa, her ne ise, az veya çok; kuvvetli veya zayıf; kapsamlı veya dar planda, hemen o tedbiri alınız!.

Biliniz ki, aldığınız tedbir de, takdirin gereği ve kaderin sonucu olarak alınmaktadır!.

Yanlışlık, tedbirin alınmasında değil; takdirin, tedbirle değiştirilebileceği düşüncesindedir!.

35 yıl önce de dediğim; 1966 yılında yayınladığım “TECELLİYÂT” isimli kitabımda yazdığım üzere, “Tedbir, takdirdendir”!.

Dünya hikmet yurdudur; ve bu dünyada oluşan her şey, kendinden evvelki sebepler etkisiyle yönünü bulur… Bu yaratan Allah’ın sistem ve düzenidir.

Bir olaya karşı, tedbir almayarak tevekkül ettiğini, söyleyenin hâli, takdirinde, tedbir alma durumunun söz konusu olmayışındandır!.

Kim, ne zaman, nerede, hangi şartlar altında tedbir alarak, o olaya yön veriyorsa, bu da, takdirin o istikâmette oluşundandır!.

Tevekkül, olaya tedbirle yaklaşmamak değil; ne olursa olsun, olanın Allah’ın takdiriyle bu şekilde meydana geldiğini görmektedir!.

“Allah’ı -özünde- vekil tutmak”, bâtınen tedbir alma kuvvesini devreye sokmaktır; işi başkasına veya dışındaki tanrıya havale etmek değil!… Burayı iyi anlamaya çalışın.

Avam, tedbir alır; tevekkülden uzaktır!.

Havas, tedbiri terk eder; takdir neyse o olur; diyerek takdir edeni görmeye çalışır!.

Has ül havas, tedbir alır; takdir edeni müşahede eder; tedbirin, takdir edenin takdiriyle açığa çıktığını seyreder… Seyreden, “Kendi” olur!.

İşte, “şirki hafî” yani gizli şirk bu üçüncülerde ortadan kalkmıştır!.

Mutlak olarak takdir edilenler yaşanacaktır, tüm tedbirlerle beraber..

Mesaj 66

17 Nisan yeni hicrî yılın ilk günü; ve Ay, Koç burcunda doğuyor yeni senenin ilk gününde… Koç Burcunda doğan Ay’la başlayan yeni sene önemli bir başlangıca işaret ediyor 1999 içinde olmakla birlikte!.

Dünya, aynı zamanda Kova çağına adım atıyor!.

Haziran’da Akrep burcuna dönecek olan Şiron, Ekim’e kadar, hidayetten son nasiplerini almaları için, Güneş’i veya yükselen burcu Akrep’te olanlara son bir şans ulaştıracak!… Sonra geri dönmemek üzere Yay burcunda ilerliyecek.. Yeniden Plütonla buluşacak.. Uranüsle, Neptün’le omuz omuza verecek.. Dahi, Beyaz At’ı bekleyecek…

Allah takdiri, olayları oluşturacak sebepler silsilesi içinde açığa çıkacak!. Ve bizler, “ân” içre oluşmuşu seyredeceğiz, kapasitemiz kadarıyla..

Ahmak, yediği ekmek ya da baldan aldığı enerjiyi inkâr edecek kozmik etkileri inkâr ederken; farkında olmadan!… Göğe oturttuğu tanrısına imanını savunurken!

Ârif, tevekkülden, bahsedip, tedbiri bir yana bırakırken…

Âlim ve vâris, tedbirin Hakk’ın takdirinin açığa çıkması olduğu müşahedesi içinde; elinden gelen tedbiri son noktasına kadar uygulayacak!.

Sonuçta, kâinat yaratılmazdan önce, “Ân” içre planlanmış olanlar, aynıyla, projeden uygulamaya girecek “mahlûkun zamanı” içinde, Yaratanın indindeki, bir “hiç” ve “yok” olarak!.

Kimi kavga edecek, senaryo gereği!… Kimi, gülerek, ya da acıyarak seyredecek!. Bu arada nîce beyinler, ancak salata niyetine gidecek!

Ve, bir kere daha perde inecek!.

La havle velâ kuvvete illâ “B”illah!.

Allah!…

Hu!.

(“SİSTEMİN SESLENİŞİ 2” Kitabından)

Mesaj 67

İnsanlar sevip saydıkları, değer verdikleri kişi her an yanlarındaymış gibi yaşamadıkları sürece, o kişiye karşı olan sevgi ve değer verme sözlerinde samimi olmazlar; ve bu konuda nifaktan arınamazlar!.

Gerçek sevgi, sevdiğin her an yanındaymışçasına, seni seyrediyormuşçasına konuşman, davranman ve yaşamandır.

Gerçek değer verişin, o kişi her an yanındaymış gibi fiilller ortaya koyman ölçüsündedir.

İki yüzlülük kolay affedilir bir suç değildir!.

İki yüzlülükten kurtulmak çok güçtür!.

Yaptıklarınızın ne kadarını çok sevdiğinizi söylediğiniz Allah Rasulü sizi seyrediyormuşçasına ortaya koyuyorsunuz?

Her an Allah Rasulü yanınızda sizi seyrediyormuşçasına hissederek yaşayamıyorsanız, imanınız henüz kemâle ermemiştir!.

Mesaj 68

İçinde yaşadığımız Sistem ve Düzenin gerçek kanunlarını okuyamıyorsak, daha çok üzülürüz!.

Bir adam çıkıyor, yanına üç-beş kişi toplayıp gücü eline geçiriyor; ve yüzbinleri, milyonları ölüme götürebiliyor!.. Oysa milyonlarla ölenin hepsi mi suçlu?

Tarihe bir bakın… Dün de öyle, bugün de böyle!.

Toplumlar, bilinçsizce başa geçirdiğinin pahasını çok ağır ödüyor!

Sistemi böyle kurulmuş bir dünyada, insanlar, kendi ebedi geleceklerini düşünerek ona göre tedbir almıyorlarsa, yaşadıkları süreç büyük ızdıraplarla ve hüsranlarla sona ereceği gibi; sonsuzluk yaşamında da bu azap ve hüsranlar son bulmayacaktır!.

Bugün, “ne yapayım elimde değil ki” diyerek toplumun size çizdiğini yaşıyorsunuz ve kendinizi teselli ediyorsunuz; ama ölümötesi boyutta, yalnızca kendi yaşamınızın getirisi sonuçlarını yaşayacaksınız!.

Bu günkü teselliler de o gün geçerli olmayacak… Yaptıklarınızın karşılığından başka bir şeyin, yaşanmadığı o ortamda!.

Kendinizi aldatmayın… Bildiklerinizin gereğini yaşıyor musunuz?

“Hesap görücü olarak vicdanınız (nefsiniz) yetecektir”!.

Mesaj 69

2000 yılı bekleniyor büyük umutlarla…

Büyük umutlar, ya büyük mutluluklar getirir; ya da büyük sükûtu hayâller ve hüsranlar!…

Ummak isterim ki, büyük mutluluklara vesile olsun 2000’le başlayan yıllar…

Ne var ki…

1999’la birlikte “Besmele yılları” başlamış; “B” harfiyle!… Her ne demekse!.. Ehli bilirmiş!…

“Bismillahir Rahmânir Rahîm”in 19 harfinin yıllarını yaşayacakmışık kelimelerin ve harflerin anlamınca…. Ömrüm sanıyorum ”Besmele”nin tamamını görmeye yetmez, ama “Rahîm”e erişen ne mutlu!

Muhyiddin A’râbi rahmetullahu aleyh bir kitabında bu konuya değiniyordu; ama hatırlıyamadım neydi olay…

Allah, “Rahîm”e ulaşmayı kolaylaştırsın sabrı ve hazmıyla… İmanımızdan imtihan gelmeye başımıza..

Mesaj 70

“B” sırrıyla, “Besmele”yi tefekkür, insana neler hissettirir?

“B” sırrıyla, “Biiznillah” düşüncesi, insana hangi âlemin seslenişini zâhire çıkartma imkânı verir? Ki, İsa aleyhisselâm bununla ölüyü diriltmişti!

.

“Allah” kulunda zâhirdir; cümlesi ne gibi anlamlar ihtivâ eder?

Bunları biraz olsun düşünüp değerlendirebilecek miyiz acaba?

Mesaj 71

Zekâ fikirlerle uğraşırken, akıl sistemli düşünceye yönelir!

Zekâ fikirler arasında çelişkilerden kurtulamazken; akıl tefekkür okyanusuna açılır kapasitesi ve ilmi nispetinde!.

İnsan, evrenselliğe özünden gelen evrensellik boyutundan açılabilir; dışarıdan bedensellikten değil!.

Özündeki sonsuz ve sınırsızlığı hissedemeyen madde batağında boğulur!

Ne bedbahttır ki, parası ya da bedeni yüzünden madde batağında kaybeder sonsuz geleceğini!…

Ne mutludur ki, parası veya bedensel çıkarları onu maddede kayıtlamamıştır; o bütün bunlar yüzünden sınırsızlığa ulaşmaktan geri kalmamıştır.

Mesaj 72

“ALLAH” adıyla işaret edilenin “Mürîd” isminin işaret ettiği “İrade” Sıfatıyla üretilir tüm üretilmiş olanlar.

Üretme, gerçekte, esmâ boyutu seyridir. Efâl boyutu, beyindeki varsayımdır; beynin yapısı dolayısı ile hissedilen!.

Beyin dahi, esmâ terkibi sonucu var kabuledilendir!.

Gerçekte tüm olup bitenler, esmâ mertebesinde olup bitmektedir!.

Gerçekte, efâl boyutu yoktur; esmâ mertebesinde yaşayana göre!

Birkaç gündür, New York’ta 60 küsuruncu kattan Manhattan seyredilince, insanın aklına bu tür şeyler geliyor işte!

Mesaj 73

Yaşamda, tüm varlıkta, her birimde yaygın olan duygu sevgi ve sevdiğine sahip olma ve onunla “bütünleşme” anlamında “BİR”leşmedir!.

“BİR”leşmeninin farkında olmayanların yaptıkları ise “çiftleşme” diye adlandırılır.

Birimler arasındaki manyetik çekim gücü sevginin mekânizmasından başka bir şey değildir; isim, farklı olsa da…

Yaşam sevgi üzerine kurulmuşken, bunu yaşayamayanlar, hayâllerindeki bir tanrıyla meşguldürler…

“Zâhir” olanı bırakıp, ötede sevecek aramak ancak gaflettir!

Neyi seversen sev, gerçekte yanlızca “HU”yu sevmektesin ve zaten yalnızca “O”nu sevmek için varsın!..

Sevgi yaşantısı cennettir; sevgisizlik ise cehennemin bir türü!

Mesaj 74

“HU” her an yeni bir “şe’n”de iken…

Hâlâ, beynimizde kum saatiyle dolaşmak niye?

Beynindeki kum saatiyle, 2000’e girenler; ne zaman, iman ettiklerini hep tekrarladıkları “ALLAH”ın, her an yeni bir Zâhir oluşta olduğunu kavrayacaklar?

Ne zaman, dünde yaşamaktan ve dünde yaşayan ve yaşananların tekrarını beklemekten vazgeçip; an içre olanı fark edecekler?

“HU her an yeni bir şe’ndedir”; biz, bunun ne demek olduğunu anlayamasak da!…

Mesaj 75

Kollarınızı iki yana açınız ve sağ ile solun iki ucunu düşününüz, ne kadar uzaklar birbirlerine…

Sonra hatırlayınız, aynı bedende olduklarını ve TEK BİR beyinden yönetildiklerini… Biri başınızı kaşırken diğeri topuğunuzla meşgul!

Öyle ise niye kınamak sol eli?

Eller kendi başlarına mı hareket ediyorlar? Yok mu kendilerine kumanda eden bir beyin?

Değer yargılarımızı yeniden gözden geçirsek nasıl olur acaba?…

Mesaj 76

“Subbûhun Kuddûs Rabbül melâiketi ver Ruh” tesbihi, melekûtun tesbihi imiş...

Bu tesbihi, acaba neredekiler yapar?

Nasıl yaparlar, bu tesbihi?

Bu tesbihi yapmak, ne demektir?

Bu tesbihin yapılmasıyla, ne hâsıl olur?

Melekût, afâkta, gök yüzünde, evrenin bir köşesinde; ya da ötesinde midir; yoksa algıladığımız boyutun, algılayamadığımız yanıyla mı alâkalıdır?

Yoksa, varlığımızı oluşturan, evrensel yaygın bir boyut mudur?

Neden, bu zikre devam etmek zorundayız? Bu zikir, bize ne kazandıracaktır?

Anlayışı kıtlar, niçin, orijini hadis olan bu tesbihi, sonradan “rabbina” ekleyerek, “Subbûhun Kuddûs, rabbina ve rabbul melâiketi ver Ruh” hâline sokmuşlar; ve böylece nelerden perdelemişlerdir insanları?

Mesaj 77

Cuma saati, mubarek bir saattir...

Gecenin son üçte biri mubarek bir saattir...

Güneş doğmadan hemen önceki saat, mubarek bir saattir...

İftar saati, mubarek bir saattir...

Kadir gecesindeki “Kadir süreci”, mubarek bir saattir...

Ve daha nîce, böyle mubarek saatler...

Bu saatler, MEKKE itibariyle midir?

Yoksa, kişiye özel; yani, kişinin yaşadığı yerin saatlerine göre midir?

Mekke’de yaşayan ile Kaliforniya’da, kutuplarda yaşayanların, mubarek saatleri aynı mıdır? Cuma namazı Tokya ve New York’ta aynı saatte mi edâ edilir?

Öyle ise, ne zaman fark edeceğiz, DİN’in kişiye ÖZEL hitap ettiğini?

Ne zaman fark edeceğiz, bunun daha, pek çok düşündürücü sonuçlarını?

Mesaj 78

“ZÂHİR” ismiyle işaret edilen “HÛ”dur; derken, ötelerde aramak niye?

Mükemmeli fark ettirmek için, kâmil olmayanı en mükemmel hâliyle ortaya koyunca, “HU”yu inkâr niye?

Algılama kapasitesine göre zâhir iken; zâhirle kayıtlamak niye?

Mesaj 79

Nisa Sûresi, 82. âyet:

“Kurân’ı derin derin tefekkür etmiyorlar mı?..

Eğer O, Allah`tan gayrının İNDİnden olsaydı, içinde bir çok tutarsızlıklar ve çelişkiler bulunurdu..."

Demek oluyor ki, çelişkiler ve tutarsızlıklar ihtiva eden fikirler, Allah İNDİ’nden değil; çeşitli plan(!)larda yaşayan yaratıklardan kaynaklanmaktadır.

Öyle ise, bu tür çelişkili fikirler buna göre değerlendirilmelidir.

Allah indi’nden gelen ilim ise, bir fikrî bütünlük içinde; bir sistem ve düzeni yansıtan ilimdir.

Mesaj 80

Her topluluk lâyık olduklarını başa geçirir…

İnsanlar lâyık olduklarıyla beraber olurlar!

Dostunu söyle; kim olduğunu söyleyeyim; mesajı önemlidir!.

Değerlendiremediklerinizi alıp atacaksınız; ve sonra da ondan mahrum kalacaksınız!

Ellerinizle yaptıklarınızın ve seçimlerinizin getirisi sonuçlarını yaşayacaksınız!

İsimlere etiketlere aldananlar, müsemmaların sonuçlarını yaşarlar!. Sistemde mâzerete yer yoktur!.

Anlayışı sınırlı veya kıt olanlar, dünden ibret almazlar; günü yaşarlar; isimle uğraşıp, isimlenen kavram veya kişilikten perdelenirler; sonuçlarından da kaçınamazlar!…

Yarın pişman olmak istemiyorsanız, elinizdeki ilmi iyi değerlendirin; Hz. Muhammed aleyhisselamın yolundan ve öğretisinden ayrılmayın; başka cinni veya uzaylı diye tanımlanan planların sesleniş ve saptırmalarından korunun!..

Yanıldığınızı anladığınızda telâfi etme şansınız olmayabilir.

Table of Contents